Türkiye’de iktidar adamı yakar.
Onu yakalamak isteyenler, yakalayanlar, onu kullanarak zengin olanlar; onu kullananlara hizmet ederek yaşayanların geleceği belirsizdir. Bu gerçek Ertuğrul Gazi Söğüt’e yerleştiğinden beri değişmedi ve değişmeyecek.
Nedeni de hiç değişmedi. Türkiye hiçbir zaman bir hukuk devleti değildi ve olmadı. İktidardakiler yasalara tabi değildir. Yasalar iktidardakilere tabidir. Yargı kisvesi altında “yargısız infaz” normdur.
Keçili ailesi de, Türk milletine bir türlü anlayamadığı bu gerçeği zorla anlatmak için, üç kuşaktır yanıyor.
Bu yanışın öyküsü Türkiye’nin en iyi araştırmacı biyografi yazarı olduğu kesin olan İrem Barutçu’nun yeni kitabında(*) ilk defa anlatılıyor.
Yıldırım aynı yere üç defa düşmez derler ama Keçililerin üstüne düştü.
Keçili ailesinin tarih sahnesine çıkan ilk ferdi olan Yenibahçeli Nail yıkılışın kaos yıllarında İttihat ve Terakkici, komitacı oldu, Osmanlı’nın MİT’i olan Teşkilat-ı Mahsusa’nın kurucularındandı. Bin bir macera yaşadı. Atatürk’ü öldürmek amaçlı İzmir suikastına karıştığı iddiasıyla yargılandı ve 1926’da Ankara’da asıldı. Bu asılışın öyküsü kitabın en dramatik bölümlerinden biridir.
Onun kadar dramatik olan kurulan mahkemenin yargı tarihimizin en utanç verici örneklerinden biri olmasıdır. Mahkemenin hapis kararına itiraz eden iki kişiyi yargıç birkaç dakikada idama mahkûm etti ve darağacına yolladı.
Yenibahçeli’nin oğlu Nadir Nail (1907-1961) müteahhit oldu. Büyük paralar kazandı ve o zamanların en güzel kızlarından biri ile evlendi. Bir süre, Eczacıbaşı, Dinçkök, Polatkan gibi ailelerin kaldığı Şişli’deki Çiftkurtlar apartmanında masal gibi bir hayat yaşadı.
Nadir Nail Demokrat Partili idi ve şimdiki birçok müteahhit gibi, birçok ihaleyi iktidara yakınlığını kullanarak alıyordu. DP 1960’ta devrilince askeri rejim tarafından iflas ettirildi. Karısı onu terk etti, ortağı onu dolandırıldı, borçlarını ödeyemez oldu. Bir sabah ipi boynuna geçirip intihar etti.
Cenazede, daha sonra Türk reklam aleminin imparatoru olacak olan oğlu 13 yaşındaki Nail’in pabuçlarını çaldılar. Çocuk, Şişli’deki eve taziyeye gelen yaşlı bir kadının masadaki gümüş sigara tablasını alıp cebine attığını gördü. Sert üvey babanın evine taşındı ve çok geçmeden okulu bırakıp iş hayatına atıldı.
Nail Keçili sektörün yarıdan fazlasını elinde tuttuğu reklamcılıktan büyük bir servet kazandı. Uçaklar, yatlar, yazlıklarla göze kıskanılan bir zengin hayatı yaşamaya başladı. Playboy patronu Hugh Hefner gibi güzel mankenlerle çevrili idi. Cumhurbaşkanlarının, başbakanların, gazete patronlarının dostu oldu. Yıkılışını hazırlayan da bu oldu. Tansu Çiller’in reklamcısı olunca ANAP’lıları kızdırdı ve muhtemelen bu yüzden, 2001’de kendini banka soygunlarına karıştığı iddiasıyla dedesinin asıldığı hapiste buldu. Babası gibi her şeyini kaybetti.
Nail Keçili bütün davalardan beraat etti ama devlet ne ona servetini iade edecek ne de itibarını.
Barutçu’nun beş yıllık titiz bir araştırma ürünü olan kitabı sadece üç talihsiz hayata değil Türkiye’nin üç talihsiz dönemine de ışık tutuyor.
Benzersiz bir öykü, benzersiz bir kitap.
(*) NAİL Keçili Ailesi’nin Üç Kuşak Trajik Öyküsü/ Destek Yayınevi
Metin Münir, 30 Haziran 2012, Milliyet gazetesi.